11 Ağustos 2010 Çarşamba

Vasco Da Gama Köprüsü



Araba kullanmak istediğim yerlerin kafamda bir listesi vardır. Mesela İsveç ile Danimarka'yı bağlayan Öresund köprüsü kendimi bildim bileli üzerinde araba kullanmak istediğim bir yerdir. Bunlardan diğeri de 17,2 kilometre ile Avrupa'nın en uzun köprüsü olan Vasco da Gama köprüsüydü ve bu yaz hedeflerimden birisine ulaşabildim. Zaten şu ana kadar kullanmak istediğim yerlerden sadece 11 km ile Dünya'nın en uzun tüneli olan ve İtalya ile Fransa'yı bağlayan Mont Blanc tünelinde araba kullanabilmiştim.



Köprüden çok kısaca bahsedecek olursak, 17,2 kilometrenin 10 kilometresi denizin üzerinde. 3 şerit gidiş 3 şerit de dönüş istikametinde var, böyle yollarda sürekli olduğu gibi hız sınırı konusunda çok hassas olmak lazım. Ayrıca duyduğum kadarıyla Öresund köprüsünden geçmek 30 Euro civarındaymış, ve yanlış hatırlamıyorsam Mont Blanc tüneli için 36 Euro ödemiştik. Bu yüzden Vasco da Gama köprüsü gişelerine yaklaştığımızda hafiften korkmaya başladık ama korkularımız yersizmiş çünkü bizim köprülerimiz gibi tek yönden alınan geçiş ücreti sadece 2,35 Euroydu. Bu da keyfimi ikiye katlamaya yetti :)

10 Ağustos 2010 Salı

Ford Fiesta TDCI ile Sevilla - Lizbon 1000 km - Model İnceleme 4


Lizbon gibi şirin ama küçük bir şehire 3,5 gün ayırdığımız için kalan 1 günlük boşluğumuzu etrafı gezmekle harcamaya karar verdik. Daha sonra kafamıza bir anda esip Sevilla'ya gitmekle sonlanacak yolculuğumuzu Lizbon - Sintra - Cascais - Cabo de Roca (Avrupa kıtasının en batı noktası) - Sevilla ve tekrar Lizbon rotasında gerçekleştirdik. Toplam 1000 kilometrelik yolculuğumuz boyunca Avis'ten kiraladığımız 14.000 kilometredeki Fiesta TDCI'yı farklı koşullarda deneme şansımız oldu. Kısaca rotamızdan bahsettikten sonra, araç hakkındaki izlenimlerimi belirteceğim. 


İlk durağımız Sintra. Lizbon'a 30 km uzaklıkta bulunan, 1995'den bu yana Unesco koruması altında olan bu ufak şehir, kalesi ve masalsı şatosu Palacio de Pena'yla turistlerin ilgi odağı olmuş. Bizi ise en çok etkileyen şey, bazı kısımlarında tek arabanın anca geçebildiği iki yanı da ağaçlarla bezenmiş virajlı yolları oldu. 



Sintra'da çok fazla vakit harcamadan, Lizbon'luların da kaçış yeri olarak gördükleri, güzel denizi ve plajıyla, sevimli sokaklarıyla Portekiz'de en beğendiğim yer olan Cascais'a (okunuşu kaşkaş, zaten Portekizce inanılmaz zor telaffuz edilen bir dil) geçtik. Sintra ile Cascais arası 15 km. 






Cascais'ta da yaklaşık 1 saat harcadıktan sonra, rotamızı en batıya, benim de görmeyi en çok istediğim yerlerden biri olan Cabo da Roca'ya çevirdik. Cascias'tan yine dar virajlı yollarda yaklaşık 15 km gittikten sonra hedefimize ulaştık. Giderken gördüğümüz henüz piyasaya çıkmayan Volvo S60'lar da bizim için güzel bir sürpriz oldu. Bir grup halinde seyahat eden S60'lardan özellikle turuncu renkli olanlar Volvo'ya göre iyi bir pazar payına sahip olacaklar diye düşünüyorum. Neyse, Atlas Okyanusu'ndan gelen gemileri karşılayan haçı, ilginç feneri ve denize karşı ürkütücü uçurumuyla ilgi çeken, ama benim gibi değişik takıntılarınız yoksa sırf o yüzden o kadar yol gidilmesine gerek olmadığını düşündüğüm bir yer Cabo da Roca. En üstteki fotoğrafta arka planda da görebileceğiniz yer. 

Burada da işimiz bittikten sonra, trenle gezsek bir günümüzü alacak programımızı öğlen saatlerde tamamlamış, artan zamanı da hesaba katmadığımız için ne yapacağımız konusunda kararsız kalmıştık. Sonra Porto mu Sevilla mı derken, yolların daha güzel ve zevkli olacağını tahmin ettiğimiz Sevilla'da karar kıldık. İyi ki Sevilla'ya gitmişiz çünkü otoyola girmeden gittiğimiz yollar gerçekten bir araba meraklısı olan bana tahminimden çok daha fazla keyif verdi. Otoyolda dümdüz yolda hızlı gitmektense (ki hız sınırı 130 km/s) kamyonların arkasına takılıp onları geçmeye çalıştığımız virajlı dar yollar beni daha çok çekiyor. Yaklaşık 450 km boyunca da bu keyfi çok sık yaşayabildim neyse ki. Yaklaşık 6 saat süren bir yolculuktan sonra Sevilla'ya varabildik. Mükemmel katedrali, istiklal tarzı caddesi, meydanlarıyla ayırdığımız 4 saatin kesinlikle yetmeyeceği bir şehir Sevilla. Umarım ileride daha uzun bir süre ziyaret etme fırsatım olur. İyi kötü geçirdiğimiz 4 saatin ardından, arabamızı da sabah saat 10da teslim etmemiz gerektiği için dinlenmeden gece 2'de tekrar yola çıktık ve saat 8 buçukta günün ilk ışıklarına da şahit olduğumuz, flamenko müziklerle süslenen keyifli yolculuğumuzun Lizbon'da sonuna geldik. 






Fiesta ile ilgili izlenimlerime geçmeden önce kullandığım aracı biraz tanıtayım. Araç 1600 cc, Duratorq, 95 hp dizel motora sahip 5 ileri manuel vites bir TDCI. Fabrika verilerine göre 0-100 km hızlanmasını 11,8 saniyede gerçekleştiriyor, şehir içi 4,9 litre/100 km, şehir dışı 3,6 litre/100 km ve karma 4,1 litre/100km yakıt harcıyor, CO2 emisyon oranı kilometrede 107 gram ve maksimum hızı 175 km/s. 

İç Mekan?

Kısaca sade ve fazla plastik! Çok fazla komplike olmayan, istediğinize kolayca ulaşabileceğiniz orta konsol, hemen altında konumlandırılmış manuel klima ne yazık ki çok güzel bir görüntü vermiyor. Plastiğin fazla kullanılması da kalite duygusunu yaşattırmayan faktörlerden birisi. Buna rağmen rahat kavrayabildiğiniz direksiyon simidi, yine kısa vites topuzu, kırmızı tonlu radyo kontrol ekranı bu olumsuzlukları nispeten dengeleyebilmiş faktörler. Genişlik konusunda da, Fiesta sınıfına göre beklentileri tamamen karşılıyor. Özellikle sürücü ve yan yolcu koltuğu hem diz mesafesi hem tavan mesafesi olarak oldukça rahat. Dediğim gibi, arka koltukta ve bagajda da sınıfına göre başarılı bir performans gösterilmiş.








Dış Görünüş?

Çok farklı bir tasarım olduğu ve dikkat çekici bir araba olduğu inkar edilemez. Büyük rakipleri Opel Corsa, Volkswagen Polo (daha oturaklı bir araba olsa da), Seat Ibiza, Renault Clio gibi arabalardan (tabii ki bana göre) daha güzel ve daha farklı. Siyah, gri gibi klasikleşmiş renklerin dışında, normalde hiç bir arabaya yakıştırmadığım fıstık yeşil, mor gibi renkler de bu arabaya çok yakışıyor. 5 kollu jantları, yan aynalarda bulunan sinyaller de görünüşü güzelleştiren ufak detaylar olmuş. 






Sürüş?

İlk kez Ford kullanan birisi olarak beni en çok şaşırtan noktalardan birisi de yol tutuşu oldu. Ford özellikle bu sınıf bir arabadan beklenmeyecek bir performans sergilemiş ve çok iyi bir iş çıkartmış. Fiesta ile tek gidiş geliş yollarda çok fazla kilometre yaptığım için, karşıdan gelen TIR, kamyon gibi büyük araçlardan hiç bir şekilde (en ufak bir kımıldama dahi) etkilenmemesi, virajlarda güvenli bir sürüş sağlaması bu arabanın başarı hanesine ilk başlarda yazılması gereken özelliklerden birisi olmuş. Tabii bu özelliği sert süspansiyonlarla sağladığını düşünürsek, şehir içinde biraz daha bozuk olan yollarda da tam tersi bir etki gösterip büyük bir rahatsızlık hissi verebilir. Bu noktayı da atlamamak lazım.

Yakıt? 

Fabrika verilerinden yukarıda bahsetmiştim ama tekrarlayacak olursak 1.6 95hp Fiesta TDCI,

Şehir içinde: 4,9 litre / 100 km
Şehir dışında: 3,6 litre / 100 km
Ortalama: 4,1 litre / 100 km
yakıt harcayarak başarılı bir grafik çiziyor. Kendi deneyimimden bahsedecek olursam, yaptığımız 1000 km'de 62 Euroluk (yaklaşık 120 TL) yakıt harcadık. Mazotun litresi 1,36 euro (2,70 tl) civarındaydı, bu da yaklaşık 45 litre gibi bir rakam yapıyor ve 100 kilometrede 4,5 litre kullandığımız yola göre gayet iyi bir veri. Yakıt deposunun 40 litre olduğunu düşünürsek şehirler arası bir yolda bir depo yakıtla 1000 km yol rahatlıkla gidilebilir.


Donanım?

Uzaktan kumandayla kapıları açıldığında farların yanması gibi ufak ama çekici detaylara sahip olan Fiesta'da, 4 farklı donanım paketi bulunuyor: Trend, MyFiesta, Titanium ve Sport. Otomatik klima, deri kaplı vites topuzu, harita okuma lambası, elektrikli arka camlar gibi özellikler sadece Titanium ve Sport paketlerinde bulunuyor. Yağmur sensörü, otomatik kararan iç dikiz aynası, otomatik yanan farlar, hız kontrol sistemi X Paketinde opsiyonel özellikler ve sadece Titanium paketinde uygulanabiliyor. 

Güvenlik?

Yan hava yastıkları, diz hava yastıkları, ESP (elektronik denge sistemi), TCS (çekiş kontrol sistemi), EBA (acil durum fren desteği) gibi özelliklerin aracınızda olması için Güvenlik Paketini almanız gerekiyor ve her seviyedeki aracınıza alabiliyorsunuz. Yanlış yakıtı engelleyen güvenlik sistemi, acil fren anında yanan dörtlü flaşör, sürücü ve yolcu ön hava yastıkları, EBD (elektronik fren gücü dağıtım sistemi), tabii ki ABS, gibi özellikler de her seviyede standart.

Fiyat?

İspanya'daki başlangıç düzeyi satış fiyatı 10.750 Euroydu. (yaklaşık 21.500 tl) Ülkemizdeki fiyatları ise, 1.2 cc motor Trend seviyesi için (kampanyalı fiyat) 27.725 TL, testini yapmış olduğum 1.6 TDCI 95 hp titanium seviyesinde 37.600 TL (yine kampanyalı fiyatı, 39.530 TL'den düşmüş) . Tabii paketlerine ve motor seçeneklerine göre 27.725 TL ile 37.600 TL arasında değişiyor. Yeni Opel Astra, Toyota Auris gibi bir üst sınıf arabaların da 36.000 TL civarında dolaştığını düşününce ben bir alt sınıf Fiesta'nın fiyatlarına çok olumlu yaklaşamıyorum. 

Sonuç olarak Fiesta güzel tasarımı, ekonomik sürüşü, yol tutuşu ve (paketlere göre değişiyor tabii ki) donanımıyla iyi bir performans sergiliyor. Fiyatı bir üst sınıfına göre çok uygun olmasa da, aynı sınıftaki diğer arabalara istenen ücret düşünülünce (mesela boş Polo 34.000 TL) tercih edilebilir bir araba konumuna yerleştirebiliriz. 


Fotoğraflar için Fatih'e teşekkürler. www.photoft.blogspot.com

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Alfa Romeo Giulietta - Model İnceleme 3


Blogu iyi kötü takip edenler bilirler, Alfa Romeo Giulietta'yı çok uzun zamandır bekliyordum. Tatile çıkmadan önce de gideceğim yerlerdeki Alfa bayiilerinin adreslerini ve telefonlarını çıkartmış, test sürüş için gerekli formu doldurmuştum. Nihayet Lizbon'da kullanma fırsatını buldum ama gariptir ki satış sorumlusu araç içinde hareket halindeyken fotoğraf çekmemize izin vermedi. Nedenini sorduğumda da güvenlik dedi ama ne alakası var anlayamadım.



Aracın teknik özellikleri hakkında bir çok yazı yazdım, AutoBild'in yaptığı karşılaşmayı da buraya taşıdım. Teorik olarak söylenecek daha fazla bir şey yok. Kısa zamanda edinebildiğim izlenimlere gelirsek, Giulietta dış görünüş olarak çok dikkat çekici ve tahmin edilenden daha büyük duruyor. Sportif olduğu kadar, belki sportif olduğundan da fazla oturaklı bir araba imajı veriyor. Kullandığım siyahındansa içeride duran beyaz renkli Giulietta'yı daha çok beğendim. Siyahı da güzel ama beyaz renk hatları daha fazla belli ediyor kanaatimce.









Kullandığım 1.4 170 hp zaten asıl kullanmak istediğim, merak ettiğim modeldi. Açıkçası daha önce 165 hp 7 ileri vites Jetta'yı kullandığımda performans açısından yaşadığım hayal kırıklığını bu modelde de yaşarım endişesini hissettim ama bu endişem kontakt anahtarını çevirip gaza basmamla beraber kayboldu. 170 hp güç üreten motor inanılmaz bir ivme hissettiriyor, düşündüğümden daha büyük olan kasayı kaldırmada gayet başarılı. Zaten bu model 0-100 km hızlanmasını 7.8 saniyede gerçekleştiriyor. Kırmızı dikişli direksiyon simidi, vites bölümü, metal pedallar ve vites topuzu 170 hp ile birleşince inanılmaz sportif bir sürüş keyfi yaşıyorsunuz. En çok merak ettiğim motor sesi ise Alfa Romeo'lara has, tek kelimeyle "mükemmel". Zaten çıkmadan çok hoşuma giden bu model beklentilerimin hepsini tamamen karşıladı. Konuştuğum satış görevlisi de modele gösterilen ilginin çok fazla olduğunu, markanın lokomotifi olacağını düşündüğünü söyledi ki, katılmamak elde değil. Bir Alfa Romeo hayranı çok objektif bakamadığım için daha fazla yorum yapmıyorum, sadece sonuç olarak iç mekan kalitesi, genişliği; dış görünüşü, sesi; ve en önemlisi performansıyla Giulietta benden geçer not aldı. Ülkemize de ilk parti mal bu hafta geliyor, yakında yollarda görmeye başlar, daha net fikirler ediniriz.








Fotoğraflar için Fatih'e teşekkürler. www.photoft.blogspot.com 

6 Ağustos 2010 Cuma

Audi A1 - Model İnceleme 2


Yoğun ve stresli geçen bir sene sonunda 10 günlük bir kafa tatili gibisi yok. Gitmeden önce Giulietta denemek istiyordum ama A1 beklenmedik güzel bir süpriz oldu. Barcelona'daki ilk günümde sahilde yürürken Audi MedCup yelkenlilerini ve ekibin prefabrik bir kaç ufak yapıyı inşaa ettiğini görünce ilgimi çekecek bir şeylerin olacağını tahmin etmiştim. Allahtan tahminimde haksız çıkmadım da, benim de keyif aldığım bir test gerçekleşti.




İlk önce Audi MedCup ile ilgili ufak bir bilgi vereyim. Adından da anlaşılacağı gibi Audi'nin ana sponsorluğunda düzenlenen, Dünya'nın önde gelen yelkenli yarış organizasyonlarından birisi. 5 ayrı etaptan oluşuyor ve bu sene sırasıyla -daha sonra bizim de göreceğimiz- Cascais, Marsilya, Barcelona, Cartagena ve Cagliari rotalarında yarışlar düzenlendi. Yelkenlilerle ilgili olanlar bu adresten daha detaylı bilgiye ulaşabilirler. 








İlk gece düzenlenen tanıtım organizasyonunda karşılaştığımız A1'in göze ilk çarpan özellikleri, metalik gri rengindeki kapı üstü yan kısımlar ve artık Audilerde klasikleşmiş olsa da park halinde yanan ön farlar oldu. Araç hakkında ufak bir bilgi aldıktan sonra, bir sonraki gün test etmek üzere sözleştik. Tabii Barcelona'da bulunmak güzel, Barcelona'da araba kullanmak daha güzel, Barcelona'da piyasaya henüz çıkmamış bir arabayı kullanacak olmak daha da güzel. 


Audi firması, ilk gece organizasyonun yapıldığı yerin yakınlarına 2 adet sadece show için, 2 adet de test için A1 getirmiş. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz siyah A1 1.4 TFSI motora, kırmızı A1 de 1.6 TDI motora sahipti. Bunların dışında Audi, Barcelona'ya sergilenmesi için getirmediği 1.2 TFSI motorlu bir aracı da üretecek. Benim test etmek için tercih ettiğim A1, 1.4 TFSI motoruyla 122 hp güç üreten, 6 ileri manuel vites, 0-100 km hızlanmasını 9,2 saniyede (7 ileri vites S-Tronik şanzımanlı versiyonu da 9,2 saniyede gerçekleştiriyor.) gerçekleştiren, ülkemizde de en çok tercih edilecek A1 modeli olacağını düşündüğüm araçtı. Aracın yakıt tüketimi de 100 km'de 5,4 litre. Benzinli model olan 1.2 TFSI  86 hp güç üretebiliyor ve 100 km hızlanmasını 12 saniyede gerçekleştirebiliyor. Tek dizel versiyonu olan 1.6 TDI 105 hp güç, 205 Nm tork üretirken 0-100 km hızlanmasını 10,8 saniyede gerçekleştiriyor ve 100 km'de ortlama yalnızca 3,9 litre yakıt harcıyor. Emisyon değeri de ortalama 103-119 gram/km. 







Arabada ilk dikkatimi çeken şey start-stop özeliği oldu. Kırmızı ışıklarda, dur kalk yaptığınızda motor duruyor, siz debriyaja bastığınız anda motor tekrar çalışıyor. Tabii bu durum çok trafiğin, dur kalkın olduğu zamanlarda can sıkıcı ve gereksiz olabilir, ama hafif trafiğin, kırmızı ışıkların olduğu yerlerde verimli bir özellik olur. Aracın genelinden bahsedecek olursak, dış görünüş tabii ki zevke göre değişir. Ben küçük sınıf bir arabaya göre gayet şık buldum. Yandaki gri kısımlar, aracın boyutuna oranla geniş jantlar göze gayet çekici geliyor. İç kısım da bütün Audilerde olduğu gibi kaliteli, iç kısımda tek dikkatimi çeken olumsuz nokta dijital klimanın tercih edilmemesi oldu. Daha ülkemizde çıkmamasına rağmen aşina olduğumuz Alfa Romeo Giulietta'dakine (yine konuyu Alfa'ya getirebildiğim için kendimi tebrik ediyorum) benzeyen ekranda müzik, navigasyon, ayarlar, telefon gibi modüller bulunuyor ki, ulaşması, kontrolü ve konumu gerçekten çok iyi düşünülmüş. Artık Audi gibi bir markada direksiyondan kumanda gibi özellikleri (daha önce bahsettiğim manuel klima şaşırtsa da) söylemeye gerek duymuyorum. Arka koltuktaki diz mesafesi tatmin edici ama tavan yüksekliği benim boyumdaki (1.80) insanlar için rahatsızlık verebilir. Tabii bu segmentteki araçlar için gayet normal. Sonuç olarak, aracın iç kalitesi Audi kullandığınızı hissettirecek düzeyde.

Performansa gelirsek, ağırlığını tam olarak bilmesem de bu sınıftaki bir araba için 6 ileri vites ve 122 hp dendiğinde tahmin ettiğiniz şeyin karşılığını kesinlikle alıyorsunuz. Düşük motor hacmiyle yüksek güç üreten teknolojinin öncüsü olan Audi 1.4 TFSI ile gerçekten çok iyi bir iş çıkartmış. Gaza dokunduğunuzda aldığınız tepkime çok başarılı. Çok hız yapamasak da yola oturan bir araba hissini yaşadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Tek olumsuzluk tasarımından kaynaklanan arka görüş açısının darlığı. O kadar kusur da olsun artık..

Sonuç olarak, Audi A1 ülkemizde "bayan arabası" olarak tabir edilen, aslında büyük şehirlerde yaşayan insanların kullanımına uygun, az yakıt tüketen, park sorunu yaşatmayacak ekonomik ve aynı zamanda konforlu, güzel tasarımlı bir araç. Fiyat ile ilgili net bir bilgi yok ama Audi'nin çok uygun fiyatlardan satacağını düşünmüyorum. Zira en büyük rakipleri ne kadar tercih edildiği malum olan Alfa Romeo Mito ve artık modası geçmek üzere olan Mini Cooper. 


Fotoğraflar için Fatih'e teşekkürler. Barcelona fotoğraflarını http://photoft.blogspot.com/ adresinden görebilirsiniz.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Lancia Delta Integrale

Çok fazla söze gerek yok, sırf vites geçişlerindeki o mükemmel ses için bile izlenir. Bu arada geçtiğimiz aylarda İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre Lancia Delta Integrale gelmiş geçmiş en sportif hatchback seçilmiş. Kullanmadan ölürsem gözlerim açık giderim.

Yakında A1, Giulietta ve Ford Fiesta..

Uzun ama çok zevkli bir tatilden sonra Barcelona'da yapılmış Audi A1 testi, Lizbon sokaklarındaki (her ne kadar kullanırken fotoğraf çekilmesine izin verilmese de) Alfa Romeo Giulietta testi, ve Lizbon Sevilla arası gidiş dönüş 1000 km Ford Fiesta TDI testi ile karşınızda olacağım. Bekleyin:)